Apartheid kavramını renk ırkçılığı esasına dayanan bir rejim olarak tanımlamak mümkündür aslında. Ama genel olarak renk ve ırk temelli ve beyazların üstünlüğüne dayalı bir rejim demektir. Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki beyaz azınlığın siyah, melez, Hintliler, Malaylar ve diğer renkteki ırkların ve milletlerin ayrı ayrı bölgelerde yaşamasını ve birbirlerinin bölgelerine geçmemesini, birbirleriyle evlenmesini yasaklayan beyazların kayıtsız şartsız üstünlüğü tezi üzerine kurulmuş ırkçı, renkçi bir azınlık rejimidir. Bu kavramı tanımlayacak tek kelimelik bir kavram olmadığı için kavram olduğu şekliyle bırakılmıştır.
Bu vahşi rejim insanlık tarihinde görülen en büyük ayrımcı ve ırkçı rejimlerden biri olarak tarihe geçti. Beyazlarla beyaz olmayanlar yani Avrupalılarla Avrupalı olmayanlar aynı banklara oturamazlar, aynı otobüse binemezler, aynı tuvaletleri kullanamazlar, aynı okulda okuyamazlar, seçme ve seçilme hakları yoktur, aynı binaya bile girecek olsalar bile farklı kapılardan girmek zorundalar idi. Bu rejimin kurulması çok enteresan bir zamandadır. Dünyada hala varlığını devam ettiren diğer bir ayrımcı ve ırkçı insanlık haysiyetini yok sayan bir yönetim olan İsrail de Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki rejimle birlikte aynı tarihte yani 1948’de kuruldu. Fakat 1994’te Güney Afrika’daki yıkıldı. İsrail’in de ömrü fazla kalmasa gerektir. Bu iki şeytani rejim Apartheid yıkılıncaya kadar çok iyi ilişkiler içinde oldular ve hep birbirlerine yardım ettiler. Çünkü Güney Afrika’daki beyaz yönetimde çok ciddi bir Yahudi etkisi vardı. Afrika kıtasındaki en fazla Yahudi oranı Güney Afrika Cumhuriyeti’ndedir. Elbetteki bunda Johannesburg’da 1886’da altının bulunması en temel etkendir. Zaten eğer Sultan II. Abdülhamid Han, Filistin’de bir Yahudi devleti için kendisine teklif edilen altınları almayı kabul etmiş olsaydı altınlar Güney Afrika Cumhuriyeti’nden gelecekti. Güney Afrika’da kurulan bu renkçi ve ırkçı yönetime yöneltilen eleştirilere karşı ise Cape Town’da toplanan Kiliseler Birliği bu rejimin tanrının istediği bir yönetim biçimi olduğunu ve kurmuş oldukları rejimin Tanrı tarafından istendiğini bildirdiler. Bu rejim 1994’e kadar varlığını sürdürdü. Güney Afrikalı yerliler bu tarihe kadar direnişi sürdürdüler. Özellikle Johannesburg yakınlarındaki Soweto’da başlayan ayaklanmalar ve uluslar arası baskılar neticesinde Mandela serbest bırakıldı ve yapılan ilk serbest seçimlerde Mandela devlet başkanı seçildi. Şu anda Güney Afrika Cumhuriyeti’nde parlamenter demokrasi vardır. Ve özgürlüklerin kısıtlanması diye bir durum söz konusu değildir. Türkiye’deki başörtüsü yasağı ve üniversitelere girişteki kısıtlamalar gibi özgürlüklere müdahaleler karşılaştırıldığı zaman bir çok benzerliğin bulunacağı Aparteid rejimi hakkındaki çalışmamızın özetidir.